Bayramiç’in önemli
kültürel miraslarından biri kabul edilen Kebrene Antik Kenti, yıllardır
definecilerin yağma hareketleri ile tahrip ediliyor. İlçemize 14 kilometre
uzaklıktaki, Çalıdağ ve Akpınar köyleri arasında bulunan antik şehir önemli bir
tarihi dokuya sahip. Antik şehrin birçok noktasında definecilere ait kaçak
kazıların izleri her yerde görülebiliyor. Büyüklükleri çeşitlilik gösteren
birçok çukur, definecilerin açtığı tahribatı gün yüzüne çıkarıyor.
2 senedir Bayramiç’in
tarihi dokusunu araştıran Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi
Erdem AVŞAR, Kebrene Şehri’nin tarihi, durumu ve şehre karşı uygulanan
yağmacılık faaliyetleri hakkında gazetemize bilgi verdi.
KEBRENE ŞEHRİNİN KISA TARİHİ
Erdem AVŞAR, şehrin
tarihi hakkında şu bilgileri verdi: “Şehir hakkında bilgi vermeye şehrin ismi
ile başlayayım, şehrin ismiyle ilgili ilk görüş, şehrin güneyinde bulunan bir
ırmak ve ırmağı simgeleyen Tanrı’nın adı, diğer görüşe ise İlyada’da geçen
Truva Kralı Priamos’un oğullarından Kebriones’den gelmektedir. Kebriones,
destanda önemli bir yer tutar, Truva’nın koruyucusu Hektor’un savaş arabası
sürücüsüdür.
Truva Savaşı sırasında
Kebrene ya da diğer bilinen adıyla Kebrenia isimli bir yerin olduğu
bilinmektedir. Ancak bu bilgi kesin değildir. Mitolojik olarak antik şehrin
kuruluşu milattan önce 8 ila 9. yüzyıla dayandırılsa da arkeolojik çalışmaların
verdiği raporlara göre şehirdeki yerleşim en erken 7. yüzyıla kadar
gitmektedir. Truva Savaşı döneminde ise Kebrene muhtemelen Truva Krallığı’na
bağlı bir bölgeydi.
Kenti kuranların
Kimealı göçmeler olduğu ve yerel bir kabile olduğu Bayramiçli Arkeolog Cevat
Başaran’ın kitabında geçmektedir. Kentin 7. yüzyılda bağımsızlığa eriştiği
basılan paralardan anlaşılmaktadır. Bu şehir, kendi paralarını basacak kadar
özgür bir yapıya erişmiştir. Zaten definecilerin birinci hedefi de bu dönemde
basılan bakır, gümüş ve altın cinsinden paraları ele geçirip satmaktır. Şehir
zengin bir yapıya sahiptir. Hayvancılık ve tarım bugün olduğu gibi antik
dönemde de bu bölgede yaşayan insanların geçim kaynağı olmuştur. Aynı zamanda
İda (Kazdağı) çevresinde bulunan birçok bakır ve altın madenini de elinde tutan
Kebrene, zengin bir antik şehir özelliği taşımaktaydı. Hatta bu yüzden
Anadolu’ya gelen Persler ile Kebrene arasında silahlı mücadele dahi
yaşanmıştır.
Kent tarihi boyunca
birçok medeniyetin elinde bulunmuştur. Persler ile Makedonlar arasında kalan
şehir zaman zaman el değiştirmiştir. Bu savaşlar sırasında şehrin önemli direnç
merkezi dönemindeki 3 metrelik surlarıdır. Bugün bile bazı sur parçaları
günümüze dek ayakta kalabilmiştir. Bunun yanında yerleşim yeri sebebiyle de kolay
elde edilebilecek bir şehir değildir. Örneğin bölgeye saldıran Makedon ordusu,
savaşmadan birçok şehri ele geçirebilmiştir (Skepsis, Gergis) buna rağmen
Kebrene halkı daha fazla ganimet elde etmek için şehir surlarının ardına
çekilmiş ve Makedon ordusunu mağlup etmiştir. Şehrin direnci kırılmayınca
Makedonlar, şehre giden su kaynaklarını keserek şehri anlaşma karşılığı ele
geçirmiştir.
Şehrin sonunu getiren
olay büyük bir göç ile başlamıştır. Hastalık vb. nedenlerle de şehirde var olan
hayatın sona erdiği düşünülmektedir. Milattan önce 310 yılında günümüzün Ezine
Dalyan köyü civarında bulunan Alexandria Troas şehri kurulmuştur. Bu şehirde
hayat başlatmak amacıyla Skepsis de dahil olmak üzere Bayramiç bölgesindeki
antik yerleşimlerde bulunan insanlar buraya zorla göç ettirilmişlerdir. Bu göç
sonucunda Kebrene’de birkaç aile dışında insan kalmamıştır. Bu da ilginç bir
öyküdür, bir nevi sürgüne gönderilen Kebrene halkı Dalyan’da yaşayamaz. Deniz
ve ova havası onlara uygun gelmez. Kendilerini de “Dağlı” olarak tanımlayan
Kebrene sakinleri zamanla dönemin yöneticisinden izin alarak Kebrene’ye geri
döner ancak eski yaşam yeniden kurulamaz.
KEBRENE ŞEHRİ’NİN
DURUMU
Şehir Strabon’un
tespitlerine göre döneminde önemli yapı ve binalara sahipti. Aktrolop, Tapınak
ve gözetleme kuleleri haricinde 5 kapılı ve 3.5 kilometre uzunlukta bir sur
yapısına sahipti. Dönemine göre farklılıklar gösterse de nüfusu 2 bin kişi
civarındaydı. Kentin güney tarafında yerleşin yerine ait olduğu düşünülen
birçok ev kalıntıları bulunmuştur. Bu çalışmaların ilki 1860 yılında
yapılmıştır. Günümüze kadar devam eden birikimli çalışmalarla bu gibi bilgiler
elde edilmiştir. 1894 yılında yapılan çalışmalarda araştırmacı W Judeich,
burada hamam ve gmnasium kalıntılarına rastlamıştır. Ancak bugün Kebrene’de bu
söz edilen yapılardan neredeyse hiçbir kalıntı kalmamıştır. Bunun haricinde
birçok mezar bulunmuş ve gerek köylüler gerek defineciler tarafından yağma
edilmiştir.
Kebrene paralarının
özelliklerinden biri ise Koç başlı olmalarıdır. Bunun sebebi burada yaşayan
insanların hayvancılık ile geçimini sağlamasıdır. Şehirden geriye günümüze
sadece surları ve kalesi kalmıştır. Şehrin en yüksek tepesinde bulunan bir
odacık şeklindeki yapının kale olduğu düşünülmektedir. Surların ise yer yer
ayakta kaldığı, çoğunun yıkılmış olduğu ya da toprak altında kaldığı gözlemlenmiştir.
KEBRENE’DE YAĞMACI
FAALİYETLERİ
Kentteki ilk yağma
faaliyetleri şehrin varlığının bölge haklı tarafınca fark edilmesi ile
başlıyor. Bu tarih de 1960’lı yıllara uzanıyor. Bu yıllarda şehrin varlığından
haberdar olan köylüler buraya gelerek kazma kürekle tarihi dokuya zarar vererek
kaçak kazılar yapıyor, elde ettiklerini satıyorlar. 1960’dan günümüze kadar bu
yağma devam ediyor. Özellikle 1980-90 yılları arasında köylülerin kendi
iddialarına göre yağmur sonrasında antik paralar gün yüzüne çıkıyormuş. Bu
paraların çoğu şu an Avrupa’da çeşitli internet sitelerinde yabancı döviz
birimleri ile satılıyor. İnternete “Kebren Coins” yazmak çalınan tarihimize
şahit olmak için yeterli.
Buradaki yağma
hareketleri günümüzde dahi devam ediyor. Ben şahsen iki yıldır düzenli
aralıklarla şehri ziyaret ediyorum ve her ziyaretimde yeni kazılmış çukurlara
denk geliyorum. Bu da yağmanın hala devam ettiğine dair önemli bir işaret.
Hatta bazı yerlerde o kadar büyük çukurlara denk geliyorum ki sanki belediye
ekipleri burada su borusu kazmış diyorum.
Jandarma ekipleri ihbar
üzerine bölgeye intikal etse de köylülerin iddialarına göre Jandarma gelene
kadar defineciler kaçıyor ve Jandarma geldiğinde kimseyi bulamıyor. Kentin
önemli bir tarihi dokusu bu zamana kadar çalındı. Bundan sonra çok dikkat etmek
lazım.
KENTİN KORUNMASI İÇİN
NE YAPILABİLİR?
Yerel olmak üzere
görevlilerin buradaki faaliyetlerini arttırması, özellikle jandarma
devriyesinin artması gerekmekte. Bunun yanında da yeni Kaymakamımız Emrah BÜTÜN
bu konu hakkında bilgilendirilmeli ve gereken hassasiyeti göstermeli. Eski
yönetimin bu konuda çok bir çalışma yaptığına şahit olmadım. Mirasın korunması
için köylülere burada büyük iş düşüyor, Akpınar ve Çalıdağ köylüleri bu konuda
yerel görevliler tarafınca bilgilendirilmeli ve köylerinde gördükleri
yabancılara karşı duyarlı olmalılar. Bu zamana kadar çok büyük mirasımızı
yitirdik, bundan sonra daha dikkatli davranmalıyız.”
0 yorum :
Yorum Gönder